NARSİST NE DEMEK ?
Mevcut DSM-5 artık kişilik bozukluklarını kendi kategorisine koymasa da, narsisistik kişilik bozukluğu (NPD) hala önemli bir durum olarak kabul edilmektedir. Büyüklenmecilik, abartılı bir öz-önem duygusu ve başkaları için empati eksikliği gibi semptomlarla karakterizedir.
Yetişkinlerin tahminen %1 ila %6’sının NPD’ye sahip olduğu düşünülmektedir, ancak birçok romantik partner, ebeveyn, çocuk, aile üyesi, iş arkadaşı ve arkadaş da bu bozukluğu olan sevdiklerinden doğrudan etkilenmektedir.
Narsistik Kişilik Bozukluğunun Kökenlerini Ortaya Çıkarmak
Narsisizm kavramı binlerce yıl öncesine dayanırken, narsisistik kişilik bozukluğu ancak son 50 yılda bir hastalık olarak kabul edilmiştir. Psikologların ve araştırmacıların NPD’yi nasıl gördüklerini daha iyi anlamak için, bu kişilik bozukluğunun nasıl tanındığına daha yakından bakmak önemlidir.
Narsist Ne Demek ve Narsistik Kişilik Bozukluğunda Genetiğin Rolü
Narsisistik kişilik bozukluğunun en eski kökleri antik Yunan mitolojisine dayanmaktadır. Efsaneye göre, Narcissus yakışıklı ve gururlu bir genç adamdı. Sudaki yansımasını ilk kez gördüğünde o kadar aşık oldu ki kendi görüntüsüne bakmaktan kendini alamadı. Sonunda ölene kadar su kenarında kaldı.
Yakın zamana kadar narsisizm kavramının bir bozukluk olduğu düşüncesi psikoloji alanında bilimsel bir ilgi konusu haline gelmedi.
1900’lerin başlarında, narsisizm konusu, psikanaliz olarak bilinen büyüyen düşünce okuluna ilgi çekmeye başladı. Avusturyalı psikanalist Otto Rank, 1911’de narsisizmin en eski tanımlarından birini yayınladı ve onu kendine hayranlık ve kibirle ilişkilendirdi.3
Freud ve Narsisizme Psikanalitik Bakış
1914’te ünlü Sigmund Freud, Narsisizm Üzerine: Bir Giriş başlıklı bir makale yayınladı. Freud, narsisizmin, kişinin libidosunun, her bireyin hayatta kalma içgüdülerinin ardında yatan enerjinin, kişinin kendine mi yoksa başkalarına mı yöneldiğiyle bağlantılı olduğunu öne sürdüğü oldukça karmaşık bir dizi fikir önerdi. Bebeklerin tüm libidolarını içe doğru yönlendirdiklerini, birincil narsisizm olarak adlandırdığı bir durum olduğunu söyledi.
Freud’un modelinde, sabit bir libido miktarı vardı ve enerji başkalarına doğru yönlendirildiği ölçüde, kişinin kendisi için mevcut olan miktarı azalttı. Freud’un teorisinin önemli bir kısmı, kişinin bu benlik sevgisinin başka bir kişiye veya nesneye aktarılabileceği fikridir. Freud, bu sevgiyi “vererek”, insanların azalmış birincil narsisizm yaşadıklarını öne sürdü. Ayrıca, karşılığında sevgi ve şefkat almanın, bu sevme kapasitesini yenilemek ve tatmin duygusunu sürdürmek için hayati önem taşıdığına inanıyordu.
Freud’un kişilik teorisi ayrıca, bir kişinin benlik duygusunun, bir çocuk dış dünyayla etkileşime girdikçe geliştiğini ve sosyal normları ve kültürel beklentileri öğrenmeye başladığını söyler. Bu, bir ego idealinin gelişmesine veya egonun elde etmeye çalıştığı mükemmel bir imajın gelişmesine neden olur.
Narsisizmin Bir Bozukluk Olarak Tanınması
1950’lerde ve 1960’larda psikanalistler Otto Kernberg ve Heinz Kohut, araştırmalarıyla narsisizme daha fazla ilgi uyandırdı. 1967’de Kernberg “narsisistik kişilik yapısını” tanımladı. Üç ana tip öneren bir narsisizm teorisi geliştirdi: normal yetişkin narsisizmi, normal infantil narsisizm ve kendi farklı türlerine sahip olabilen patolojik narsisizm.5
1968’de Kohut, Freud’un narsisizm hakkındaki önceki fikirlerinden bazılarını inceleyerek ve bunları genişleterek “narsisistik kişilik bozukluğu” konusunda farklı bir anlayışa ulaştı.
1980 yılında, narsisistik kişilik bozukluğu, Ruhsal Bozukluğun Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nın üçüncü baskısında resmen tanındı ve teşhisi için kriterler belirlendi. Son DSM-5’te kişilik bozukluklarının nasıl kategorize edileceği konusunda bazı tartışmalar olmuştur, ancak narsisistik ve diğer kişilik bozuklukları, önceki baskılara göre tanı kriterlerinde nispeten değişmeden kalmıştır.